10 Kasım 2011 Perşembe

Evim nerede bilmiyorum

Zeki ile bahar başlayana kadar sürdü orada burada asalak gibi dolaşmamız, bana göz koyanlar,ona göz koyanlar,bunu belli etmekten hiç çekinmeyen asker,taksi şoförü,bakkal,bar sahibi gibi insanlar ve bizim barınıp karnımızı doyurabilmemiz için görmemezlikten gelişimiz. Hatta bir keresinde eskiden tanıdığı ve orada garsonluk yapan bir adamın yanında takılmıştık ta 30 kişiye yakın adamla birlikte mangal yakıp gece de 30 adamın içinde uyumak zorunda kalmıştım,Allah'tan her ne hikmetse yan gözle bakmamışlardı.

Sahilde yürürken arka arkaya bir kaç banknot bulana kadar da devam etti bu maceramız, şimdinin parasıyla 100 tl değerinde 4 adet para bulduğumuzda servete konduğumuzu var sayarak lokantaya koşmuştuk,öyle ya aylardan beri ilk defa kendi paramız olmuştu (başkasının düşürdüğü para bir dakikada hemen bizim oldu sanki) kimbilir kim dört tane kağıt parayı düşürmüştü ,ama biz buna kafa yoracak durumda değildik.Otogar yakınında olduğumuz için otogarda bir lokantaya girip sıcak çorba ve kıymalı pide yedikten sonra birer çayla keyfimize devam etmiştik.

O gün şartlarında elimizdeki parayla ufak bir pansiyonda 1 hafta geçirebilir, yiyip içebilirdik ve sonrasında yine sefalet bizi beklerdi.Zeki'nin aklına daha başka bir fikir geldi ve fikir beni de etkiledi.Hazır elimizde para varken onun dayısına gidecektik, nasılsa anne ve babasına söylemezlerdi, çünkü dayısı ile babası küslerdi, haberleri olmazdı ve bir kaç gün olsun sıcak ev keyfi yapardık ve geçirilmiş bir kaç gün yaza yaklaşmak demekti.Zaten yaz gelince Bodrum'da iş demek, para demekti,bebek te yazın doğacaktı.Hemen ilk otobüsle Ankara'ya yola koyulduk ve uzun zamandan sonra ilk kez sığıntı gibi hissetmeden uyuduk.

Dayısının evine ulaşmak bana şehirler arası yolculuktan daha zor gelmişti, Bodrum'un şubat ayındaki hali olsa olsa Ankara'nın mayıs sonundaki haliydi.Üzerimdeki hırka,ayağımdaki ayakkabı hiç Ankara'ya uygun değildi ve ben donuyordum, lanet gelsin kadere.

Çok tatlı bir yengesi vardı Allah'tan Zeki'nin ve o zor günlerin sonrasında elimize sıcak çay uzatan birini görmek inanılmaz keyif veriyordu, akşam oturup tv izlemeyi bile nasıl özlemiştik.Zeki'nin dayısına çok fazla sefilliğimizi anlatmadık, Bodrum'da sezonun kapalı oldugu için öyle vakit geçirmek için dolaştığımızı falan uydurduk ve dayısı bize parlak bir fikir daha verdi.

Ankara'dan Zeki'nin anne ve babasının köylerine ayrı ayrı gitmek üzere  Sivas otobüsüne bindiğimiz de cebimizde hem daha evvelden kalan hem de dayısının bize zorla verdiği bir miktar paramız vardı, amacımız her akrabasında bir gün kalıp yazı getirmekti.

Yaza kadar olmasa da 15 gün kadar köy yemekleri, patlamış mısırlı,turşulu,karlı,sobalı,kestaneli enfes günler geçirdik.Akrabaları beni hamama bile götürdüler, gerçekten rüya gibiydi.Uzun yastıkların üzerinde sevişiyor,odalarda bulunan soğukluk denilen bölmelerde, odamızdaki sobada kaynattığımız suyla  yıkanıyorduk.Her evde bu bölümlerden vardı, adeta eski model ebeveyn banyosu.

Köy gezimizin sonunda Sivas'ın içinde oturan son bir akraba kalmıştı ona da uğradıktan sonra ver elini Bodrum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder